29 Temmuz 2021 Perşembe

Kanlı canlı bir organizma...


Yine yanıyoruz...

Geleceğimiz ve umutlarımızla birlikte.

Her orman yangını sonrasında yapılan açıklamalara baktığımızda, tek kriterin yanan alanın yüzölçümü olduğunu görürüz. 

Oysa bu tanımla sınırlı olmamalıdır orman yangınları.

Orman ve tüm o arazi başlı başına bir dünyadır. Yemyeşil kanlı canlı bir organizmadır. Doğal dengenin sürdürülebilir, dünyanın yaşanabilir kılınması için bozulmaması gereken bir ekosistem ve başlı başına bir dünyadır ormanlarımız.

O dünyada pek çok canlı yaşar. Bir küçük çiçek bir taşın dibine saklanmıştır rüzgârdan korunmak için. Küçük otlar biter ağaçların dibinde. Kahverenginin, yeşilin, sarının tonları oradadır. Çeşit çeşit bitkiler ve ağaçlar hep bir aradadır ormanda.

Bir karınca katarı yol almaktadır çatlamış toprakta. Minicik bir örümcek, ağ yapmaktadır yapraklardan yapraklara. Rengârenk çiçekler arasında kaybolmuştur bir kelebek. Günlük kent yaşamında görünce yadırgadığımız; arılar, sinekler, böcekler hiç rahatsız etmez ormanda gezinirken bizi. Anlaşılmaz bile çoğu zaman varlıkları. Bir hışırtı duyar irkilir bazen insan. Saatlerdir oturduğu kayanın dibindeki kaplumbağa kıpırdamıştır. Bir kertenkele süzülür kenardan. Yılanlar, fareler de vardır aslında, ama yanlışlıkla zarar vermediyseniz onlara, onlar da hissettirmez varlıklarını. Ormanlar kralı aslanı göremezsiniz de başdanışmanları kurnaz tilkiyle çakalın bir yerlerde olduğunu bilirsiniz. Çizgi filmlerimizin kahramanı haylaz sincaplar, sevimli tavşanlar, nazlı ceylanlar ve cıvıl cıvıl kuşların da derdi yoktur sizinle.

Kentin bunalttığı anlarda hayal ettiğiniz, huzur bulmayı düşlediğiniz yer ormanlardır. Gözlerinizi kapatıp kendinizi hafif bir esintiye bıraktığınızda yeniden var olduğunuzu hissettiren doğanın müziği, onların eseridir. Bir kuşun cıvıltısı, bir kelebeğin kanat çırpışı, bir cır cır böceğinin tekrarlayan sesi, bir kaplumbağa hışırtısı, bir yılan tıslaması, bir tavşanın ayak seslerinin, yaprakların hışırtısının mükemmel uyumudur doğanın senfonisi. 

Ormanda hayat vardır capcanlı. Orman yangınlarıyla tümden yok olan bir yaşam vardır ormanda.

O yüzden orman yangınlarını yüzölçümü hesabı ile anlatmak yetmez. O yüzölçümüne orman diyebilmek için geçen süreç ve kaybedilenler anlatılmalıdır tüm zorluklarıyla. Orman yangınlarını yüzölçümü vererek tanımlamak haksızlıktır. Orman yangınının bilançosu bu kadarla sınırlı kalamaz. O yüzölçümünün her mm2 sinde bir nefes, bir can vardır. Canı yanarak ölen, neye uğradığını anlamadan kül olan canlar saklıdır o yüzölçümünde. Ve kurtulsa da nereye gideceğini bilemeyen canlılar.

Bu yüzden her orman yangını bir katliamdır. Canlar yanıyorsa o yangında, katliamdır orman yangınları da. Her orman yangını, azalan oksijenimiz, çalınan nefesimizdir. Anlatılmalıdır kara dumanlarla kararan geleceğimiz. Ve ölen insanlarımız varsa bu yangınlarda görev uğruna, katliamdır orman yangınları da. 

Ormanlarımız tüketilecek malımız mülkümüz değildir. Ormanlarımız hayattır. Ormanlarımız geleceğimizdir. Yarına dair umuttur ormanlarımız. 

Ormanlarımızın yüzölçümünden çok daha fazla şey ifade ettiği anlatılmalıdır bir an evvel. İnsan eliyle oluşturulacak binalar, yapılar için yüzölçümü yeterli bir ifade olabilir. Ama geçmiş zamanların armağanı ormanlarımız için yeterli değildir bu ifade. Orman yangınlarının bedeli yüzölçümü ile sınırlanamayacak kadar büyüktür. 

Ulu Önder Atatürk “Yeşil görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arasında olduğunu anlayabilsin” sözü ile orman varlığının ne denli önemli olduğunu bir kez daha vurgulamıştır. 

Orman yangınları tüm gerçekliği ile yansıtılmalıdır. Yetkililer “Söndürdük bitti mi?” sorusuna “Hayır” demelidir. “Hayır. Çünkü o alanın her mm2 si ile geçmişimiz de geleceğimiz de gitti ve bunun hesabı sorulacaktır” demelidir. 

Sevgiyi bilen bizler, doğanın varlığının kıymet bilenleri olarak orman yangınlarına da kayıtsız kalmamalıyız.

Yaşadığımız hayatı ve geleceği hak etmek istiyorsak lütfen duyarlı olalım. Birey olarak üzerimize düşenleri yapalım. Ormanlık arazilerde hatta bu arazilere yakın alanlarda yangına neden olabilecek her türlü davranıştan kaçınalım ve doğayı korumaya özen gösterelim. Şüpheli durumlarda da mutlaka yetkilileri haberdar etme duyarlılığını gösterelim.

Bir kedinin, köpeğin çaresizliğine nasıl kayıtsız kalamıyorsak orman yangınlarına ve ormandaki canlıların yaşamlarına da kayıtsız kalmayalım.

Doğa ve çevreye yönelik çalışmalar yapan sivil toplum örgütleri başta olmak üzere, doğaya duyarlı, sevmeyi bilen, kendisine saygısı olan, ülkesine bağlı, geçmişine ve geleceğine borçlu kalmak istemeyen herkes bu konuda gerekli duyarlılığı göstermelidir.

Veteriner Hekim Dr. Ebru TONG

2009 yılından kalma bir yazım... Keşke yangınlardan kaynaklı acılar da o yıllarda kalabilseydi...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hayvan Sahiplerine Yönelik Bilgiler

Hayvan Sahiplenmeden Yapabileceklerimiz